yaşamözüm_URAS'ım

yaşamözüm_URAS'ım
gülüşün en büyük hazzı verir hayatıma...

31 Ekim 2010 Pazar

kestanenin babası nerde???





  Çok güzel kitap mimleri dolanıyor bloglarda...O kadar faydalı oldular ki bir sürü not aldım...Birkaç kitabı gene blog annelerinden öğrenip almıştık daha evveli... bir taneside meşhur kirpi ile kestane kitabımız...Veeee çok sevdik ...Hemen hergün okuyoruz ama Uras ordaki kestanenin babasının olmamasına çok üzülüyor...Babası da düşmüşmü ağaçtan ? Babasını neden koymamışlar???Kitabın ilk başındaki tek kestane fotoğrafına babası bu diyorduk ama sonra anne kaptı geldi ağacından baba kestaneyi ...Uras da koyuverdi kitabına ...



 Birde palamut toplamış gelmiş anne sincabın eline tutuşturduk onuda hemde yarısı ısırılmış...




Birkaç çeşit palamut varmış meğer...Büyük olanlar gerçek palamut ağacınınkisi...O küçüklerde fotoğraflardaki palamutlara daha çok benziyor hani şu palamut düşmüş pattttttttt kafasına kitabımızdakine...Birde Buz Devri palamutuna...Ona piynar dediler sorduğumda...



Şevvallin düğmelerini elinden düşürmeyince bir yığında düğme aldık ...Ayırıyoruz dolduruyoruz bişeyler bişeyler yapıyor Uras...





 Anne ben saklancam meni bul ???Bilgesu ve Özlem ablaları onu nereye saklamışlar bakın bakalım bide kıvrılıyor içinde görünmemek için :)))

   Saklambaç oynarken battaniyenin altına giriyoruz mesela sakın sesini çıkarma diyorum babamız   soruyor nerdesin Uras??? Battaniyenin altından hemen su koyveriyor...Buydayım baba...






 Buda dedemizin getirdiği petek balı ...Elimizden düşmedi bir süre...

    Bugün üşengeçlikten kocaman bir salata kasesine doldurup gittim çorbasını...Elimin altına o geldi az koydum gerçi...Baktı baktı '' anne yeden kocamannnnnnnn tabağa koymuşsun çoybamııı??? Aaaa anne yeden küçük tabağa koymadın çoybamı??? Biz bir gülmeye başlamışız o hala soruyor...Gittim küçüğe koydum geldim...

   Dün tam yemek vakti ekmek almaktan gelirken renkli ambalajlı çubuk krakerlerden almış gelmiş üç tane...mor yeşil felan...Sevmezdi onları daha önce deneyip tükürmüştü bide tam yemek vakti  şimdi yiyemezsin yemekten sonra hepsini yiyebilirsin dedim...Ağlamaya başladı ...
   Anneee bak men ağlıyom mennnn
   Anne yedennn bölee yapıyosun anneeee
   Annee munlarııı önce yicem yemek sonra yicemmm meeeennn....

 Hiç oralı olmadım paşa paşa yedi üstünede çubuk krakerlerini yedi afiyetle...Boşuna zırladı yani...

Oyuncaklarını ezbere bildiğini düşünüyorum o sayısız ahşap bloklarını legolarını bile...Ben denk geliş 6 lı versem başka yok bu renkten desem var var diyor hakkatende oluyor...

 öyle böyle saklanaraktan koşturaraktan ev yaparaktan araba yarıştıraraktan geçiyor günler...


  

30 Ekim 2010 Cumartesi

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI...



 Sevgili kardeşim SANBERK...

Bu yazıyı aslında senin güzel yazına yorum olarak yazmıştım ama annem madem bu kadar uzun yazdın fotoğrafta ekleyelim bloğuna koyalım diğer kardeşlerinde görsün dedi...( aslında sanırım bu sen olarak yazan anneni kıskanmasından kaynaklanıyor gibime gelmedi de değil hem benim blog hemde ben hiç konuşmuyorum sadece yavan laflarımı yazıyo buraya)

Atatürk dedemi bende çok seviyorum...Hatta ilk söylediğim cümle olduğunu düşünüyor annem ATA ve TÜRK ...dilbilgiisi zayıf işte...


Sevgili kardeşim; sen annene tembel demişsin ama benim annem seninkinin beşmilyon kez daha tembeli...Bana hiç öyle Atatürk  fotoğrafı felan kesmedi  köşe möşe de hazırlamadı...Hatta bayramı felan unutur diye de ben hemen babam balkona Türk bayrağını asarken neden asıyorsun baba diye sordum..(hani bayram  var sanırım benide götürürmüsünüz desem annem bu çocuk dahi diye cümle aleme rezil eder diye bu kadar sormakla yetindim)...





  Şükür o kadarını yaptılar kalktık bayrama gittik...Zuhal Teyzem aradı zaten hemen çabuk gelin kahvaltıyı burda yapalım diye baktım annem oralı değil hemen yaptım kahvaltıyı gık demeden çıktık yola...

 Şevval   beni çok seviyor ben onu az sevmeme rağmen banada bayrak almış...Bi salladım bi salladım...Çok zevkliymiş...Bende yürüdüm asker gibi ...




yorulunca soluklandık aralarda Şevvalle...Bayrağımı ona verdim sakız açtım...Sende severmisin sakız şıpsevdi seviyom ben kağıtlarını açmayı seviyom...içinden şevvalle Uras çıkıyo sarılıyolar öpüşüyolar okuyom anneme hep...Mavi sakız çıkarsa çiğniyom bi...Pembe çıktı şevval çiğnedi hepsini...Annem takıntılı olduğumu düşünüyor ama Zuhal teyzem dediki kızlar pembe çiğner oğlanlar mavi...









Ençok bandoyu sevdim ama ben ...Davulcu abi vardı  vermedi bana davulu...Keşke sende olsaydın kardeşim ...Şevval kız ya o seyretmek istedi bayramı ben koşmak zıplamak istedim... sen olsaydın ortalığın tozunu attırırdık...Oynayan zeybeklerin yanınada giderdikkk taaaa orta yere... annem yollamadı bırakmadı kolumdan ortada ne yapcakmışım???

Hepinizin tüm kardeşlerimin 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI nı kutluyorum...
  




27 Ekim 2010 Çarşamba

beşmilyononbeşyüz...Amerikalı...Godfather...




   Legolarımız sürekli  evin her köşesinde yığılı vaziyette yada dağınık şekillerde...Şapkalı kurbağalı bir sepeti var ama Uras artık onun içinede saklandığı için ve Uras legolarını toplattırmadığı için günde beşmilyononbeşyüz kere ayağımıza batıyorlar...





 Beşmilyononbeşyüz kerede bu biçerdöver kitabına bakıyoruz biz...
    BİÇERDÖVER OT BİÇER ...diyede şarkımız var ...

Büyükannenle nasıl geçti gününüz sorusunu daha sormadan atlıyor hemen ...

    Büyütannem benimle çot düzel oynuyor ve çot çot konuşuyor..
ha tamam oldu...
  Neler yediniz bakalım sorusunu sormadanda ;
   Sütümü içmedim men, çoyba içtim, makayna yidim, bonibon sevmem men :)))...
   ha tamam oda oldu...

Neler oynadınız için hemen hoplamaya gidiliyor yada traktör sürmeye...
   Ama daha sormadım ben soruyu :(((




Bu alakasız tişörtte eşimin eve son getirdiği...Amerikalı misyonerler anadolu daki incilde adı geçen yerlere bisiklet turu düzenlemişler...Ve bizim buralarda sanırım pamukkaleye geçerken kaza yapmışlar 50 küsür yaşlarında bir beyde eşimin hastası olmuş ona bu tişörtünü bırakmış...(5o küsürumda ben merdiven çıkabildiğime şükreder vaziyette olurum) ...
   Bide ayrılırken garip bir soru sormuş eşi adamın( evet adamın eşide varmış bisiklette) hatta bana benzetmiş bi on soru yazılı kağıtla gelince kadıncağız
   sen gibi not alıyor herşeyi dedi...(kadın heryerde aynı bunak demek ki)
   rehber demiş ki ayrılırken beş on sigara alın hemşire doktor sekreter herkese dağıtın işleriniz çabuk hallolur???
  Nasıl yani???
  Yok öle bişey demiş eşim ...
  Bide bana selam söylemişler orası uydurmadır yok artık...




Piramit ve ağaçlarımız...

Haldun İstanbulda...Bişey istermisin diye arayıp hava atıyor her seferinde... delleniyorum...




Oğlana ısrarla baba filmini seyrettirdik dün gece tvde denk gelmiş babamız bende çok sevdiğimden kapattıramadım ...Mecbur oda seyretti noluyooo bunlara bu ne filmi böle kendilerinden geçmişler vaziyette oyalandı kuzucuk...Bide bu tarz yeni bi dizi başlayacak sanırım reklamını görmüştüm...Mafya sicilya...
Oğlan büyünce Al Pacino olsun dedik uyuduk...

25 Ekim 2010 Pazartesi

hafta değerlendirmesi...

  

 Araya kalabalıklar girdi zamansızlıklar en önemliside yorgunluk uyku halleri...
 

   Bir bakıyorsun hafta bitiyor dolu dolu ama yazmaya gücün kalmıyor geceleri...Gündüzleri iş sıkıntı aralarında okunuyor güzel bloglar...İyikide adı günlük haftalık gibi oldu burası..




   Annenin durağan halleri mevcut... Okuyor  güzel güzel...Kurcukluyor evin orasını burasını toparlamaya çalıştıkça dağılıyor ortalık...Bir yıllığına ara verme kararı aldı bu işe... Neymiş efendim kendi evi olacakmış...

   Baba sakin nispeten...Sakinliğinin nedeni elbetteki henüz daha keyfi bile çıkartılamadan bir köşeye atılan  ps3 hikayesinden sonra bir koşu  gidip yeni laptop almasıyla ilintili...Neymiş efendim nöbetlerde oyun oynayamıyormuş...???Daha bir ilgili oğluşla nedense???...Hatta bugün anneyi ısrarla istemiyerek parka gitiler...




   Uras Bey in keyfine diyecek yok...Şımarıyor ortalıkta...Şu zamanlarda kendileri büyüyor gibi sanki...Kendi seçiyor oyunu oyuncağını...Seni dahil etmek isterse ediyor istemezse bıdır bıdır kuduruyor...
   Şevvali istiyor özlem ablayı istiyor bide yeni ekol bilgesuyu...Göründüğü üzre erkek arkadaş kıtlığındayız ...
   Park istemiyor  markette koşmak zıplamak evin etrafında turlamak  anneanneye ditmek...
   Yoğun yağışlardan sonra haftasonu gezdik bol bol...Arada birde şevvalin 3 yaş kutlaması oldu...
  


 Büyükannenin emeği büyük...Bişeyler öğretmeye çalışmıyor anlıyorum ki çok yoruluyor sabahtan akşama koridorda traktör sürmek kamburunu çıkara çıkara bedenen hırpalıyor adamı...Eve anne gelir gelmez büyütannem gibi yaparmısın annelerden anlıyorum  durmadan saklambaç kovalamaca oynadıklarını...



  Çok ısrar etmiyor ...İlgilenmeyince çullanıyor tepemize elbet...Biraz susarmısınız lütfen??? diye çığlık ataraktan konuya dahil olmaya çalışıyor...
  Babamı çot seviyorum annemi çot seviyorum büyütannemi çot seviyorum şevvali az seviyorum diye yalakalanıyor...


  Legolar büyük kurtarıcı birde cars arabaları...Bugün tam iki saat lego oynadık desem kahvaltı yaparken...Hem oynattırmıyor hemde yamak gibi çalıştırıyor
''büyük mavileyden buluymusun anne? ''
''Olmazz öleee sen milmiyosun ben yapayım sen bıyak''
'' tahterevalli bu sen milmiyosun   yukarı aşağı yukarı aşağı ''
     Kesinlikle üstüne oyuncak tanımam süper bişi legolar...


  Cars serisini hemen hemen tamamladık. Tanesi 10 ytlden siz hesaplayın artık.Hatta ikisi kayıp bir haftadır köşe bucak aklımıza geldikçe heryeri tarumar edip bakınıyoruz???Ne zaman aldık onca arabayı bilemiyorum  tüm o oyuncak yazılarından sonra  (ki haftada bir oyuncak kısmına ne kadar az derken ben ) kesinlikle son bir emre kadar araba almamayı garanti ediyorum....Ama o kadar güzel oynuyorki onlarla  nasıl hikayeler uyduruyor aman aman gidip dükkanı satın alasım geliyor...
 




  Takıntısı biçerdöver...Etrafta sormadığım kimse kalmadı gerçeğini göremedik henüz...Netten ordan burdan gördükleriyle idare ediyor...
  Silindiri var önünde böle böle bıçakları var otları kesiyo borusundan buğday çıkıyo traktörler buğdayları tavuklara götürüyo otları kepçe alıyo böllleee koyunlara götürüyo...Bacasından duman çıkıyo duman...Bölleee böleee çalışıyo garrrr garrrr garrrr...çottttt seviyom ben onuuu...Anne ben biçeydövey oldum bakkkk...




  Babamız tutmuş laptopunun yanında ayıp olmasın diye bir tır getirmiş  ama hiç sevmedik onu...Hatta gıcık olduk...Fiyatını görünce bende gıcık oldum...(50ytl)Neymiş çok ucuzmuş neymiş kanatları varmış oğlan çok severmiş...Oyuncakları kendimiz sevdiğimiz için aldığımızı düşünüyorum bazen...



   Market oyuncaklarına hiç pas vermiyor sadece sakız alıyor asla bunuda alayım diye tuturmuyor...Sakızını alıp çıkıyor ama  sakız sayısı artarak devam ediyor her seferinde...Önceleri maviyi kendine pembeyi şevvale alırken bana babasına büyükanneye dedeye bugün tam altı sakızı eline zor sığdıraraktan çıktı marketten( favorisi şıpsevdi kağıtlarını açıyor renklerine bakıyor bazen ısırıp hemen tükürüyor yinmezzz çiiiğnenir çiğğnenir evet benim oğlum sakız çiğnemeyi henüz bilmiyor)

        Neden ??? Sorularına cevap arıyoruz durmaksızın...
       Neden öyle yapıyosun anne?
       Neden öyle dedin sen anne?
       Neden öyle olmuş anne?


                              Nerdesin tatlım???
       Buydayım men anne  oyun oynuyom oyun...
      
        



 

  
 
 

24 Ekim 2010 Pazar

...

22.10.2010


Basın Açıklaması



İstanbul’da 1 Kasım 2010 Günü Başlayacak Olan Aile Hekimliği Uygulaması Öncesinde Uyarıyoruz:



SAĞLIKTA YAŞANACAK BÜTÜN SORUNLARIN SORUMLUSU SAĞLIK BAKANLIĞI’DIR!



İstanbul 1 Kasım 2010 Pazartesi günü Aile Hekimliği’ne geçiyor.



Konuyla ilgili olarak Haziran ayında yaptığımız basın açıklamasında İstanbul’un bu uygulama için oluşturulması gereken alt yapıya dahi sahip olmadığını belirtmemize ve ifade ettiğimiz bütün kaygılara, yaptığımız uyarılara rağmen dört ayda değişen hiçbir şey olmadı.



Aile Hekimliği uygulamasına günler kala İl Sağlık Müdürlüğü tarafından belirlenen 3645 Aile Sağlığı Birimi’nin 345’i halen boş kalmıştır. Boş birimlerin bulunduğu ilçeler Bağcılar, Esenler, Sultangazi gibi yoksul yurttaşlarımızın yoğun olduğu ilçelerimiz olmuştur. Aile hekimliği, daha başlarken, sağlıkta mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştimektedir.



İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, yirmi beş yılı aşan Sağlık Ocağı uygulaması süresince önemli bir kısmı kiralama, yerel yönetim katkısı ve vatandaş bağışı yolu ile ancak 560 Sağlık Ocağı açabilmişken bugün 940 Aile Sağlığı Merkezi belirlemiştir. Sekiz yıllık iktidarı süresince İstanbul'un gereksinimi olan sağlık ocağı sayısını tamamlayamayan Hükümet bu ihtiyacı şimdi Aile Hekimi olmayı seçen hekimler üzerinden birkaç ay içinde tamamlattırmaya çalışmaktadır.



Yerleştirmelere başlandığında Aile Sağlığı Merkezi olarak belirlenen ve yaklaşık 1000 Aile Sağlığı Birimine denk düşen yerin mevcut bir binası yoktur. İl Sağlık Müdürlüğü bu birimlerde çalışacak hekimlerden, uygulamaya geçilmeden önce, belirlenen kriterlere uygun yerler bulup kiralamalarını ve sıfırdan kurmalarını istemektedir. Bu birimlerin hatta mevcut sağlık ocağı binalarının hazırlıkları bugün için hâlâ tamamlan(a)mamıştır.



Öte yandan; 21 Eylül’de yapılan Yönerge değişikliği ile birden fazla Toplum Sağlığı Merkezi kurulmuş olan ilçelerde, Müdürlükçe uygun görülecek olanın dışındaki Toplum Sağlığı Merkezlerinin bir ay içerisinde kapatılacağı duyurulmuştur. Bu durum aile hekimliği uygulamasının Bakanlık nezdinde nasıl algılandığını göstermektedir. Hizmet hekimlere belli bir para karşılığında devredilmekte ve Hükümet en temel görevlerinden

biri olan birinci basamak sağlık hizmetlerinden elini çekerek “taşeron” hizmet alımına gitmektedir.



Bir yanda,

Binasını kendi kiralayan, bölgesindeki diğer aile hekimi meslektaşlarından “müşterihasta” çekmeye zorlanan, tüm giderlerini kendi karşılayan, kendi adına personel çalıştıran, vergisini ve sigorta priminin tümünü kendi ödeyen ve en kötüsü yıllık sözleşmelerle çalışan, bir odaya kapatılmış hekimler…



Bir yanda,

İnternetten edinebileceği bilgiyle Aile Hekimini öğrenen, gidip kaydını yaptıran, 3 ayda bir hangi kriterlere göre olduğu bilinmeyen hekim değiştirme hakkına sahip olduğu söylenen, GSS primini düzenli yatırması, katkı/ katılım paylarını ödeyebilmesi koşullarıyla hizmet alabilecek hastalar.



Daha önce de defalarca ifade ettiğimiz gibi; aile hekimliği, Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinin taşeronlaştırılmasıdır. Üstelik bu tablo şimdi 13 milyonluk nüfusa ve yüksek bir göç alma oranına sahip İstanbul ilinde gerçekleşecek.



Bütün bunların yanı sıra, aile hekimliği uygulaması gerekçe gösterilerek Şişli Devlet Hastanesi kapatılmış; her bir katı bir Aile Sağlığı Merkezine tahsis edilmiştir. Bugünlerde çalışan hekim sayısı 372’den 170’e düşecek olan 112 istasyonları benzeri uygulamalara maruz kalmakta, bazı istasyonlar yerlerini değiştirmek zorunda bırakılmaktadır.



Endişemiz odur ki; 1 Kasım 2010 itibariyle 112 acil servislerde yaşanacak kargaşa büyük olacaktır.



Aile hekimliğine geçilmesiyle birlikte devlet hastanelerindeki acil servis hizmetlerinde çok büyük aksamalar olacağı da açık olarak görülmektedir.



İstanbul genelinde sayıları zaten yeterli olmayan ve hastane acil servislerinin yükünü çeken pratisyen hekimler, aile hekimliğini seçmiş ya da başka seçenek bırakılmamış ve böylece Hastane acil servisleri boşalmıştır. Neredeyse 5 yıldır ülke gündeminde olan bu tablo için hiçbir önlem alınmamış, en basiti acil tıp uzmanlarının arttırılması için bile adım atılmamıştır. Şimdi ise Hastanelerde çalışan diğer hekimlerin fazla çalışmaları istenerek acil servislerde hizmet sunmaları beklenmektedir. Branş hekimleri üzerinden (patolog, göz hekimi ya da biyokimyacı gibi...) hastane acillerinin çalıştırılması mevcut yasal prosedüre uygun olmadığı gibi verilecek hizmetin niteliği bakımından da ciddi bir sorundur. Gerçek bir acil servis hizmeti ciddiyet gerektiren ve hazırlıksız politikaların/uygulamaların deneme tahtası olamayacak kadar tehlikelidir. Bu konudaki popülist tutum ve siyasi yatırım içeren yaklaşım, okul sağlığı, aşılamalar, adli hizmetler gibi birçok hizmeti aksatmayı da göze almış durumdadır.



Bizler bu dayatmalara karşı durmayı ülkemiz insanlarının sağlık hakkı ve meslektaşlarımızın geleceği açısından bir görev olarak kabul ediyoruz. Sağlık Bakanlığı’nı, bir kez daha, uygulandığı ülkelerde büyük toplum sağlığı sorunlarına yol açan, cepten ödemeler ve başka birçok nedenle sağlıkta eşitsizlikleri artıracak, hekimleri ve sağlık çalışanlarını güvencesiz çalışmaya zorlayan bu uygulamadan vazgeçmeye davet ediyoruz.



Bütün yurttaşlarımızı bugünden uyarıyoruz:



1 Kasım 2010 günü ve sonrasında sağlıkta oluşacak kaos ortamı, sağlık hizmetlerinde meydana gelecek aksamalar ve yaşanacak bütün olumsuzlukların sorumlusu hekimler değil,



İstanbul’da gerekli altyapı ve uygun koşullar hazırlanmadan, bütün uyarılara rağmen aile hekimliği uygulamasını başlatmakta ısrar eden Sağlık Bakanlığı’dır.



İSTANBUL TABİP ODASI

YÖNETİM KURULU

13 Ekim 2010 Çarşamba

İstatistikleme...

  Ayşegül bizi mimlemiş...
  Bakındık bizde...
  İstatistik durumlarımız şöyle...


Küçük prens Uras ın kitapları en çok okunan postumuz...Kitaplığımızdaki kitaplardan örnekler vermiştik... O posttan bu yana bir o kadarda kitabımız eklendi listeye onuda yazmalı bir ara...

Lay lay lom yazı(sı) diye bir postumuz var ki annelik sorgulamalarımla dolup taşan..bu yazda laylay lom geçsin diye planlanan... Düşündüm baktım hakkatende öyle gelmiş geçmiş...

sümer(bank)park yazımızda da hayvanat bahçesi görüntülerimiz ve Uras bey in actionları mevcut...

haftasonu gezmeleri(balıklıova) Canım sevcanablamlardaki haftasonu maceramız , tekne turumuz deniz kum güneş üçlemelerimiz ve elbette lucky miz var...

inception(başlangıç) postumuzda da annenin aylar sonra gidebildiği filme yer vermişiz...Bu seneki oscarıda kesin alır gözüyle bakıyoruz di caprio abimize...

 Bizde de bunlar var imiş...
  Ben kimselere göndermiyorum mimi... Çok zor oluyo kopyala yapıştır çünkü :(((

12 Ekim 2010 Salı

Ordan burdan part 3



Bu arada sabah işe ditme anneler çok canımı sıkıyor adaptasyonum bozuluyor işte...Arayıp ablayıda üzmek istemiyorum...???(Ama bugün eve ben gelipde bakıcımız giderken ditme büyükanne diye zırlayan Urası görüncede keyfim yerine geldi resmen)



Büyükannemiz bize gelmeyeli başlayalı evde işler çok çabuk bitiyor evi derli toplu bıraktığından...


yaz boyu ara verdiğim pazartesileri temizliğe ablanın gelmeside etkili oldu ...kaosdan uzak kalmaya daha derli toplu yaşamaya özen gösteriyoruz ...Eşimide eğitmeye başladım...Salon senin işin (sadece oyuncak toplaması)mutfak benim...Herkes yediğini kaldırsın... :)))



İnterneti daha az kullanıyoruz zaten bilgisayar odası soğuk olur kışları pek yanaşmayız eşimde bende...






Kitap okumalarım iyice rayına oturdu...Birde arada bir iki film seyredebilsem...



Herşey keyifli şu aralar sırrını çözdüm elbette İZMİR İZMİR İZMİR...Ayda bir de olsa gidilsin gelinsin...






Saliham dedi ki neden Orda daha çok insanla tanışmıyorsun?Buralarda yok ben gibi insanlar diye düşünüyorsan yanılıyorsun çünkü sen ordasın sen ordaysan senin gibilerde ordadır mutlaka...






Salihama dedim ki; Olabilir ama vaktim yok aramaya...Üç yıllık kalkınma programıma sıkıştıramam sonrasında zaten Uras sayesinde çokcası girecek hayatıma... Şimdilerde eve cağır kek pişir çay servisi yaparken ayağıma dolansın yavru sırf ona arkadaş buluyorum derken onun zamanını çalıyorum benden... Hani olsa apartmanda amenna çal kapıyı geç git... Elimizdekilerle idare edeceğiz bu kışda...(şevval özlem sıla )





Saliham dedi ki neyi istiyorsan onu hayal et sana gelecektir hani senin felsefendi bu neden zırlıyorsun?






Salihama dedim ki haklısın negatifliği kendim çağırıyorum hayatıma çünkü kendim gibi anca kendimle konuşabiliyorum şu aralar yüzyüze bak sık görüştük keyfim yerine geldi...hayallerimde...Geçen hafta ne güzeldi mesela...


   Sonra bak bugün bir arkadaşın aslında müzik öğretmeni olduğunu öğrendim Uras isterse keman öğretirmiş ona 4 yaş sonrasında...Hem bide demez mi bas gitarda bilirim diye sormaya utandım banada ders versen ???40 ından sonrada basist olurmuşum ben ... Eyvallah...


Dur dur dur herşey çok daha eğlenceli olacak... Hem ben ne zamandır ençok güldüğüm filmleri seyretmedim ...  Big Lebowski patlar yada  Woody Allen  yakışır geceye... At bi tane dvdye bak keyfine...

izmir part 2



Hastaydık yoğunduk şöyleydi böyleydi derken kış geldi gibi buralara...



Ayazlar başlamadan, İzmir yaptık tekrardan...Geçen gidişimiz duyulmuş Sevcanablam (amcakızı)kıyametleri koparmıştı onlara uğramadık diye...Bu sefer sadece onlara uğrayıp Gecesine de Kumru yla İlhan İrem konserine geçecektik.Sevcanablam hem Kumrunun kızı Nergise hem DEE Uras a bakacaktı (nasıl bakacaksaaaa!!!)

 Salihamı görmeden dönmekde olmaz...

Planlar değişti bir bir...






Önce eşim çıktı arkadaşlarıyla buluşmaya, elbet geç kaldı dönmekte Uras uyumaya direndi saat olmuş 500...Ben çıktım bu sefer bide izmir trafiği...Salihamla buluşup İzmir keyfi yaparken Zırrr bir telefon Uras anne çabutttt dellll anne deeellll vır vır vır...






Anladım ki değil sevcanablam eşim bile bakamayacak bu sefer Urasa...






Konseri iptal edip eve döndüm elbette...










Nergisle oynadık gece boyu... İlk kez saat 1200 lere kaydı uyku ardından da bir saat uyku bir saat ayakta sallan aralarda sevcanablamla muhabbet sabah ettik...

 
Güzeldi özlemiştim İzmirde ikinci evimdi öz ablamdan daha yakındık birbirimize...

Konser güzelmiş vesselam... Kumru benim yerime de eğlenmiş...Nergis de çok uslu bir çocuk Uras yanında nasıl şımarık durdu anlatamam...Bide sevmedi Nergisi...Usluya o bakımdan :))







Güzel kitaplar aldık gene bir ara toparlayıp yazmalı . Odtu kitaplarını ne






D &R da nede Kıbrıs şehitlerindeki kitapçılarda bulamadım. netten sipariş vereceğim gibi...






Hele bir kirpi ile kestane kitabı varki aşık oldu resmen Uras bey...



Ama birde burun kitabı var ki kabusu oldu resmen çizimlerden dolayı sanırım anne buyun titabını şevvale ver ben sevmedim torktum men deyip duruyor kaldırdım hemen :)))


Bugün kapımızı çalan Ardaya şutladık hemen kitabı kendi verdi hatta :)))

ekim toparlanması part 1

  




 Geçen hafta o kadar  doyurucu oldu ki  not etmeyi bırak internetin başına geçmeye vakit olmadı hiç...

  Aklımda kalanları yazmadan geçmemeli...

  Bir psikiyatrın cümlesi beynime kazındı resmen haftaiçi hep onu düşündüm takipledim kendimde...
  Çocuklarının üstüne aşırı düşen  ebeveynlerin çocukları ileride sünepe olur...


Çocuk birden onu okşayan ele aşırı tepki veriyorsa huylarında olağan dışı değişimler gözlüyorsanız çocuk istismarı yada ihmaline uğramış olabilir...





  Çocuk annenin geliş saatini bilir geliş saatine yakınlaşmaya başlayınca heyecanlanır değişir( tıbben kanıtlanmış) beklemeye geçer...
  Anne kapıyı açtı çocuk kapıda onu bekliyor   önce ona sarılın önce onun ruh açlığını doyurun üstünüzü başınızı çıkarmadan lavaboya gdip ellerinizi yıkamadan orda kapının önünde... Sonrasında izin isteyip işlerinizi halledin ama en kısa zamanlamayla... Yapmayıverin üç çeşit yemek  makarnayla geçiştirin bir seferde unutmayın ki ruhunu doyurmadığınız çocuğunuzun midesini doyuramazsınız....


  çocuk menüleri genelde haftalık olmalıdır... bir çocuğun günlük alması gereken besin diye bişey
yoktur. Çocuk birgün hiçbirşey yemez ama haftanın diğer günleri bunu fazlasıyla telafi eder...


  Bebek beyin gelişiminde iki önemli etmen vardır...Birincisi beslenme ikincisi uyaranlar...Ne kadar çok yüz görürse ne kadar farklı ortama girerse yani ne kadar çok uyaran verirsen o kadar gelişir beyin...

7 Ekim 2010 Perşembe

geçen haftasonundan bugünlere...

 


eğlenceli bir haftasonu...
  Anne ramazandaki düşüş hikayesinden sonra ayağı sargılı işe gidişlerde hep aynı ayakkabıyı giydi giymek zorunda kaldı... İşte terlik giyilemediğinden hani böle ayakkabının arkasına basa basa... artık zaten ayakkabının arkası tabana yapıştı...
 bir üç- dört saatlik topuklu hikayesi var ondada gıdım yürümedi zaten...
  perşembe günü artık kürdan yeri iyileşmeye yüz tutmuşken pansumanıda açmışken bide aynı ayakkabıdan gına gelmişken ayakkabı değişimi yaptı... hoppp cuma günü kesi yeri enfekte...
  haftasonu sabah akşam acil servise intravenöz antibiyotik almaya gitti gitti geldi...Neden intramuskuler değil anlayabilmiş değil hani öle ..çıda kıymetli değildir hiç...suçluya bişi demedi...
  Uras pek mutlu hastane dr fobisi hak getire... Acil servis önü sedyeler kolay çıksın diye merdiven koymuyorlarya urasa kaydırak yapmışlar oldu orası...
  Geyi geyide koşcam ambulansımıda süycem annenin 20 dklık serumu birer saate çıktı...parktan sıyırdık bu sayede...
  Hemşirelerin mikrop kapar elllerini yıkasaydınızlara cevap zaten antibiotik alıyoruz oldu...
  Gümbür gümbür öksürdeyip fokurdarkende öksürük şurubu layık görülmedi hatta doktor yüzü görmedi bu sefer uras...
  eşime bi boğazıma bakıver desem benim branşım değil git bi kbb ciye der... ama Sözkonusu urasın hastalığı olunca başımıza çocuk dru kesiliyor...Amacının ilaç vermemek olduğunu anlıyorum hemen...
  .....





    diye bir haftasonu yazısı yazmaya başlayıp yarıda bırakmışım...sonra bir baktım yeni haftasonu gelmiş bile...
   haftaiçi rutinleri var gene...



   Cumartesiye yağmur olmazsa gidilesi çok olan bir konser...ve izmir izmir izmir...
   Bu arada İv antibiyotik kesilip oral alım başlanıp enfeksiyon iyileşmiş gibi...




  Uras ın büyükannesi haftabaşı itibariyle eve gelmeye başlaması ve Urasın  anne işe ditme demelerinin başlaması paralelliği var...
  Urasa alınan bir yığın güzel kitap ve yapılan action var...ayrıca yazacağım çok keyifli bişi... süpriz :))(dedim ama fotolarını koymadanda geçemedim kumlarla mater resmini boyadık )
  Ha bide bu gece misafirlerimiz var Şevval kardeşle geçen bir dolu gün...
  Buynumu silsene anne, öksürüyom men  anne şuyup içmem men anne lerde evi terketmiş değil henüz...